24 Ağustos 2013 Cumartesi

en sevdiği ben...

Eğer biri hayatındaki en ufak ayrıntıya bile kafa yoruyorsa görünen gibi değildir gerçek... Aslında önemsiz olan olayları düşünmemek gerekir derler ya... Düşündüğü sadece kendi hayatıdır kendisidir... O kadar sever ki aslında kendine sevdiğini itiraf edemese bile hep bu sevgisindendir. Ve bu sevgiye inat onu hayal kırıklığına uğratanlara küskünlüğü sevdiğini incitmelerindendir. Buna tepkisi de en sevdiğini en çok o üzmelidir başkaları değil...

9 Aralık 2011 Cuma

11 Ağustos 2011 Perşembe

sevgi...

Sevgi bir şey istemez, tamamlanmaktan başka...

Fakat seviyorsanız ve ihtiyaçların arzuları varsa,
Bırakın bunlar sizin de arzularınız olsun...

Erimek ve akmak, geceye şarkılar sunan bir dere misali,
Şefkatin fazlasının verdiği acıyı bilip,
Kendi sevgi anlayışınla yaralanmak,
Ve kanamak, yine de istekle ve coşkuyla...

Şafak vakti kanatlanmış bir gönülle uyanmak,
Ve bir sevgi gününe daha, teşekkürle uzanmak...

Sessizce çekilmek öğle vakti, sevginin vecdini duymak,
Akşamın çöküşüyle de, eve huzurla dönmek...

Ve uyumak, kalbinde sevgiliye bir dua,
Ve dudaklarında bir şükür şarkısıyla...'


'' En ufak bir kuşkuda yıkılacaklarını çok iyi bildikleri için değil mi görüşlerini bu kadar kuvvetle savunmaları? Yapmak isteyip de yapamadıklarını ya da iyi yaptıklarını zannettikleri şeyleri yansıtmıyorlar mı karşılarındaki insana? ''

23 Nisan 2011 Cumartesi

iş işten geçince...

Herkesin bir hikayesi var... Senin hikayen olduramadıklarınla dolu. Çabalarının hepsi boşa gidenler yığını... Bunun nedenini sorgulayıp durursun. Bazen herşey aslında o kadar basittir ki, kolayları zorlaştırmayı seversen eğer bulunduğun nokta bundan farklı olmayacaktır.
Belki en mutsuz anlarının çözümü sadece etrafına bakmak değil de aynaya bakmaktır. Yüzünü yıkarken bile gözlerindeki huzursuzluğu gördüğünde bunun bir çok sebebini düşünürsün gece olup da uykuya dalana kadar. Rüyalarında da kaldığın yerden devam edersin.
Birileriyle paylaşırsın belki sıkıntılarını. Onları dinlediğin süre sadece sana hak verdikleri zamanla sınırlıdır.
Aslında sen bile kendinle uğraşmazken, ayağa kalkmak yerine öylece durmayı seçersen... Anlayamazsın seni silkeleyip kendine getirmeye çalışanları.
Bahaneler bulursun, kolay olanı budur sence. Ama zaman geçip de sen de kendinle ilerlemeyi başardığında içindekiler aslında bundan önce çektiğini sandığın sıkıntılardan az olsa da daha derinlerine sızar.
İnsan olmak zordur. Düşünebilmeyi ve aklını doğru kullanabileyi gerektirir. Aslında bütün insanlar sıkıntılarda değil de ayağa kalktıklarında yanında olanlar olsun ister. Huzurlarını paylaşmak için.

3 Mart 2011 Perşembe

Hayır; küsmüyorum hayata! Sandığınız gibi değil.
Biraz canım sıkkın hepsi bu.
Topacı elinden alınmış çocuk gibiyim; özlüyorum sadece kaybettiğim oyunu...
Umutluyum ama! İsterseniz bakın gözlerime; ışıl ışıl.
...Hep güzel şeyler düşünüyorum... Aydınlık yakın.
Biri tutuyor elimden, diyor ki; "Sabret!"
Bende var olan şey mutsuzluk değil; bir parça sükûnet.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Kimseyi kandırmadım. Ama insanların kendilerini kandırmalarına izin verdim. Hiç biri benim kim ya da ne olduğumla ilgilenmedi. Bunun yerine benim için bir karakter yaratmayı tercih ettiler. Onlarla elbette tartışmayacaktım. Çünkü nasılsa olmadığım birine aşıklardı.
Marilyn Monroe

23 Aralık 2010 Perşembe

gürültüsüz sözcükler bulalım yeni sevinçlere benzeyen...

Anısı biz olalım bu sokakların
Öpüşmediğimiz tek saçak altı
Hiçbir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
Gürültüsüz sözcükler bulalım yeni sevinçlere benzeyen

Biz gelince bir yağmur başlar
Yüzün çizilir buğulanan camlara
Bir uzun karatma biter
Akasyalar köpürür birdenbire
Ve her avluda adınla anılan
Çiçekler sulanır akşamüstleri
Tanıdığı en mutlu ve özgüveni en yüksek olan kadının -onu yalnız yakaladığınızda- kasvetli ve dibi olmayan bir keder çukuru olduğunu keşfettiğinde nasıl şaşırmış olabileceğini bir düşünün.
Benim yarattığım bir karakteri oynuyordu. Çaresiz aşklarda bu hep böyledir, değil mi? Çaresiz bir aşkta, karşımızdakinden bizim ihtiyacımız olan kişi olmasını bekleyerek karakterler yaratırız ve sonra bizim yaratmış olduğumuz role girmeyi reddettiklerinde, kendimizi perişan hissederiz.

2 Aralık 2010 Perşembe

saçmalamalar

- Kitap yazsana sen...
- Yazsam kim okuyacak?

''Okur birileri yazarsam. Sende onlar gibi o kitabın karakterlerinde kendini ararsın. Sen de herkes gibi beni o kitaptaki kadar tanırsın.''

İşte ozaman sende herkes içinde biri olarak kalırsın...

Yazmak en kolayı belki de. Hem olduğun gibi olabiliyorsun hemde olmak istediğin gibi. Konuşmaya gelince... O konuşmanın sıradan bir konuşma olacağını bildiğinden anlamsızlaşmaması için susmayı tercih edersin. Susmaların senin içinde kocamanlaştıkça, etrafındakiler o kadar küçük gelmeye başlar ki sana. Onlara çok uzaktan bakarsın...

30 Kasım 2010 Salı

Öyle bir an ki bu... Varlığın içinde yokluk gibi... Mutluluğun içinde mutsuzluk gibi... Sevginin içinde nefret gibi... Özlemin içinde unutmak gibi...

15 Ekim 2010 Cuma

soruların cevabı...

farzet ki en umduğun anda geldi beklediğin
farzet ki dostun seni sana anlattı eksiksiz
farzet ki kardeşinle yaşadın tekrar çocukluğunuzun en mutlu günlerinden birini
farzet ki yıllar sonra herşeyin bıraktığın gibi olduğunu gördün
kirlenmemiş...
farzet ki bütün hayallerin gerçekleşmiş ve karşında duruyor bir vücutta
farzet ki hiç tanımadığın bir şehirde mutluluklar karşıladı seni
farzet ki bütün yanlış anlaşılmaların gerçeğe kavuşmuş
farzet...

13 Ekim 2010 Çarşamba

Ben yaşadıklarımın hiçbirini unutmam.
Ama evet! Yeri gelir susarım.
Canımı çok yakan şeyler olur ama yinede susarım, tükenirim.
Buna izinde veririm aslında.
Salaklığımdan mı? Hayır!
Ben kimseye ''GİT'' de demem, diyemem
O kişi vazgeçilmez olduğundan mı? Hayır.
Ona o kadar şeye rağmen, o kadar değer veririm ki,
Hergün yaptıklarına utansın diye.
Ama bir gün öyle bir giderim ki
Kaybedeceğim hiçbir şey olmaz!

12 Ekim 2010 Salı

ruhun rengi...

Ne size ihtiyacım var
Ne de bana sahte umutlarınızı vermenize
Diğer yüzünüzle bana değil de bir bakın kendinize
Ne kadar boyasanız da yüzünüzü
Ruhunuzun rengi, kokusu sinecek geleceğinize
Çekin ellerinizi benden...
Asıl ben gireceğim düşlerinize...

eski SEN...

İşte bugün veda ediyorum hayallerime
Hayallerimdeki SEN'e...
Üzerinden çıkardığımda hayallerimi
O eski beni bulamayacaksın sen de
Umudum karamsar
Hayallerim eski sen-siz
Bir ben varım kendimle
İki kişilik yalnızlığım...
Bir de anılarım...

25 Eylül 2010 Cumartesi

düş...

Birinin elleri bomboş
Birini hırpalamış yıllar
Birisi yaşamaktan yorgun
Bilmeden nedir eksik olan
Kimisi insanlara kırgın
Kimisi düş peşinde yaşar
Kimisi aş peşinde ölürken
Bilmeden nedir eksik olan
Kızım kızım elimden tut
Kadın kadın peşimden gel
Zaman olur ağlar insan boşver...
Yaşam bir düş
Kimisi sadece sevgi arar
Kimisi sadece bir beden
Kimisi kağıtlara tapar
Ama hepsi düş kurarken ağlar
Kızım kızım elimden tut
Kadın kadın peşimden gel
Zaman olur ağlar insan
Zaman olur sevmez insan boşver
Yaşam bir düş
Kim tutar ellerinden
Kim tutar incinirken
Masallar,rüyalar,olmaz zaman ver,aman ver,olmaz

1 Eylül 2010 Çarşamba

sessizliğn çanları...

Bir çığlığın sessizliğidir
derin suların dinginliği
ki çınlar yüreğin
kararan kayalarında

Derin suların dinginliği
çatlatır yüreğinde korkunun tohumunu
çünkü sessizlik en büyük ustadır
düşü gerçeğe dönüştürüverir apansız

Isırır bir hançerin yılan dili
gibi çatallaşan çeliği
Sonra yalnızca öyküler kalır
ve sen onu yaşarsın çaresiz

Dirhem dirhem tartılmaz ki dostluk
yaşanmaz ki vermesini bilmeden
damla damla biriken bir şeyler
boş bir tapınakta birden
çalar gibi olur çanlar

Ve yaşamın hesabını
veremezsin bir türlü kendine
Sonra boğuntular
sessiz haykırışlar
karanlık sokaklara çeker seni

Çanlar beyninde asılı duran
madeni bir gökkubbedir artık
kulaklarına balmumu da akıtsan
delecek beynini bu çığlığımsı sessizlik
ve bu katran gibi yalnızlık

15 Ağustos 2010 Pazar

5 Ağustos 2010 Perşembe

mamo-aslı :)))))

Aslı Güngör:
küçücüktüükk mammo!!
herşeyi aşabilecek gücümüz, gazımız vardı!!
umutluyduk hayata karşı...
ta kiii...
hazin son gelene kadar...(memet gel yavrum yemek hazırr)


Mehmet Özer:
cürüm....!!!
O kadar kızgınım ki
Büyümeseydik çok isterdim
Dudaklarımı büzüp
Kaşlarımı çatarak bakmak isterdim...
Ama maalesef artık büyükçe kırılıyoruz
Ve pembe renkli pamuk helva şekerler
Mutlu etmiyo artık bizi....


Aslı Güngör:
mammoo!!!!
seninle kırlara gidelim cocuk yüzümüzü takınıp...
elma şekerleri elimizde...
yaşayalım yarım kalmıs cocuklugumuzu kızgınlıklarımızı bırakıp!!
yeniden mutlanalım umutlanalımm...

Mehmet Özer:
cürüm...
ne zaman mutsuz olsak
cebimizdeki hayallerimizi bozduralım...
ve ne zaman umutsuz kalsak...
içimisdeki o şirin cocuga sarılalım...

Aslı Güngör:
mammoo...
ne zaman karnımız acıksa birbirmizin yemeklerine saldıralım
ve tartısalım agzını sapırdatmadan ye die...

Mehmet Özer:
cürüm...
tartışalım birbirimizin üzerine oynayıp küselim...
ama küsmemizin nedenide tekrar BARIŞ(mak) için olsun...:D

Aslı Güngör:
mammo...
tık geldi diyelim...
ne diye sorarlarsaa BARIŞ saati diyelim...


Mehmet Özer:
cürüm...
00:23
CÜRÜM ler için BARIŞ saati...:D

Aslı Güngör:
mammo...
00:00
BARIŞ için rööyaa saati...:D
30 Ekim 2009, 01:26 ·

3 Ağustos 2010 Salı

iyiki doğdun...

Durup dururken içimde bir şeyler kopup tıkıyor boğazımı,
Durup dururken sıçrayıp kalkıyorum yarıda bırakıp yazımı,
Durup dururken rüya görüyorum bir otelde, holde, ayakta,
Durup dururken çarpıyor alnıma kaldırımdaki ağaç,
Durup dururken bir kurt uluyor aya karşı bahtsız, öfkeli, aç,
Durup dururken yıldızlar inip sallanıyor bir bahçede, salıncakta
Durup dururken mezardaki halim geçiyor aklımdan,
Durup dururken kafamda güneşli bir duman,
Durup dururken hiç bitmeyecekmiş gibi bağlanıyorum başladığım güne,
Ve her seferinde sen çıkıyorsun suyun yüzüne...

29 Temmuz 2010 Perşembe

''Bazen olağanüstü anların yaşandığının farkında olursun,bazen geçmişten yükselirler. Belki insanlar da böyledir''
Arkadaşlar giysi gibidirler: Üzerine oldukları sürece iyidirler, ama en sonunda ya yıpranırlar ya da sen büyürsün.

25 Temmuz 2010 Pazar

?...

Meğer ne çok şey varmış görmeni, bilmeni istediğim... Belkide bilip de bilmezden geldiğin... Hayallerimin üstüne aslında hiç de sevmediğim örtüler örterken ben belkide hiç açmayacağımı bilerek bir umut ışığını arıyorum sende. Tekrar tekrar yaşadığım geçmişin her karesi geleceğime yön verirmi diye düşünürken, aslında hiç bir şey düşünmezmiş görünümümle sessizleşirken kendimle, belkide artık şu anki beni birdaha göremeyeceğimin endişesiyleyim ne zamandır. Belki sen olsan getirsen kendime beni benim hala umudum var derken bile umutsuzca olabilirim... Ama denemekten ne çıkar ki diye de düşünmeden edemiyor insan. Bütün bunlar olurken sen beni bıraktığın yerde bulabileceğinin güveniyle bitirirken günlerini ben dündeki beni bile mumla arıyorum. Hayallerimden arınıyorum... Mutluluk gelir mi? Hayalsiz?

17 Temmuz 2010 Cumartesi

bir gün...

''Harcayabildiğimiz kadar çok para harcıyor ve insanlardan alabildiğimiz kadar az şey alıyorduk. Her zaman az ya da çok mutsuzduk ve akranlarımızın çoğu da aynı durumdaydı. Aramızda, her zaman çok eğlendiğimize dair bir kurmaca vardı ve bir de hiçbir zaman eğlenmediğimiz gerçeğinin iskeleti. Bildiğim kadarıyla bu, yaşıtlarımız arasında yaygın bir durumdu.''

kayıp sembol...

''Karanlığın en yoğun olduğu an, daima şafaktan hemen öncesidir.''

''Karanlık, kayıtsızlıkla beslenir... ve en güçlü panzehiri inançtır.''

''Küçük zihinler daima anlayamadıklarına saldırmışlardır.''

12 Temmuz 2010 Pazartesi

aslolan sen...

O kadar çok severdi ki kendini kandırmayı. Yıllarca kendi yalanlarına inanarak yaşadı. Unuttu bir süre sonra kendi de hikayesinin gerçeğini... İstediği gibi olmasına inandı sadece. Sana kalan ya o hikayelere onunla birlikte inanmaktı ya da gerçekleri göstermek. Gösterdin gerçeklerini bir gün ''neden'' demesin diye sana... Yine inanmadı... Ben olsam yapardım diyemediği onun olamadığı kadar cesurca davrandın... Gitti... Hikayelerine inanarak yaşamayı seçti. Sen hikayeleriyle de gerçekleriyle de severdin ki onu... Onun olan, onla olan herşeyi sevdin. Gerçekleriyle sevmediğini getirdi hep aklına. Hayallerinden seni uyandırsa gitmezdin oysa ki sen. Sarılırdın ona seni uyandırdığı için...
Kimi hangi gözle görmek istersen o..Ne eksiği ne fazlası.
''Birine göre dünyanın en iyisi, birine göre de en kötüsü olan sensin''
Aslolan seni görebilen kim ise işte o sana gelsin...

8 Temmuz 2010 Perşembe

tam zamanında...

Yemek de boş, içmek de,
Hatta yeri gelmeden sevişmek de.
Tam zamanında öpmelisin mesela güzel gözlünü,
Tam zamanında söylemelisin sevdiğini
Gözlerinin içine baka baka.

Tam zamanında açmalısın kapını
Hayatına girmek isteyenlere.
Tam zamanında çıkarmalısın
Sevginden şımarmaya başlayanları.

Tam zamanında affetmelisin kardeşini
Biliyorsan yüreğinde kötülük olmadığını
Seni gecenin üçünde arayıp da
Kafasının iyi olduğunu söylediğinde.

Tam zamanında terk etmelisin gerekiyorsa
Annenin babanın evini,
Tam zamanında başka bir şehre gidip
Ayaklarının üzerinde durmaya çalışmalısın.
Tam zamanında dönmelisin memleketine.

Tam zamanında için titremeli,
Tam zamanında aşık olmalı
Deli gibi sevmelisin güzel gözlünü.

Tam zamanında yaşlandığını hissetmeli
Tam zamanında ölmelisin
Iskalamak istemiyorsan hayatı.

Haydi şimdi kalk bakalım
Silkin şöyle bir
At üzerinden hayatın yorgunluğunu,
Vakit zannettiğinden daha az
Haydi kalk bakalım,
Şimdi YAŞAMAK ZAMANI.....

6 Temmuz 2010 Salı

bir zamanlar...

Hani kramp girdiğinde iğne batırılır ya geçsin diye... Kendime iğneler batırıyorum tekrar gidersen ne halde olacağımı düşünerek... Krampların acısı geçiyor belki ama iğnelerimin acısı kalıyor bedenimde...

5 Temmuz 2010 Pazartesi


Kendini büyük değil, küçük, zayıf, araçsız ve hiç sayarak, kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak, bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana büyük derlerse bunu söyleyenlere güleceksin.

huzurlu huzursuzluk...


Sanki başka birinin hayatını yaşamaya mahkum edilmiş... İnatla büyümek istemeyen bir çocuk. Sessiz... Başlarsa konuşmaya hiç susmayacağından korkar bir tavırla hem istekli hem de cesaretsiz. Bir an herşeyi anlatıp çekip gitmek isterken onu nelerin beklediğinden emin, huzurlu bir suskunluk içinde... Cümlelerini kelimelere, kelimelerini harflere ayırıp, olmuşlara tepkisiz, olacaklara meraksız... Gitmesi gerekende kararsız... Ne mutlu ne mutsuz... Uyuşmuş... Yaşarmış gibi...
'Oldukça yalnız'...

26 Haziran 2010 Cumartesi

Bir erkeğin düşünsel yeteneği, estetik birikimleri ne olursa olsun, hayatta durduğu kat, içine doğduğu kattır, tanıdığı ilk kadının, annesinin onu bıraktığı kat...
Giyim zevkinin bulunmadığı bir bahçede doğduysanız, giyim zevkinizin gelişmiş olduğu bir bahçeye sizi ancak bir kadın götürür, sofraların inceliklerle donatılmadığı bir katta doğduysanız, incelikli sofraların bulunduğu kata sizi götürecek olan da bir kadındır.
Birlikte olduğunuz kadın değiştiğinde, değişen yalnızca bir kadın değildir, hayatın neredeyse bütünü değişir, bir başka kata, bir başka bahçeye geçersiniz, orada herşey farklıdır. Dinlediğiniz müzik, okuduğunuz kitap, yediğiniz yemek, gittiğiniz yerler, buluştuğunuz arkadaşlar, hatta taktığınız kravat bile değişir.
Bir erkeği hayatın içinde kadınlar gezdirir, hayatın katları arasında kadınlar dolaştırır. Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, esprili bir kadına rastlarsanız espriniz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız gelişir; yeni huysuzluklar, kaprisler, kavga nedenleri, acılar da öğrenirsiniz.
Hayat, kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi kat kattır; Babil'in asma bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir. Bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve, bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat, yanınızdaki kadının terası, manzarası, hayatıdır; hayatın hangi katında durduğunuzu, yanınızdaki kadının durduğu kat belirler. Hayatınız, seçtiğiniz kadındır. 'Bir kadın değil. Bir hayat seçersiniz çünkü.'

26 Nisan 2010 Pazartesi

Yalnızlık yorar insanı
Etrafındaki her şeyin farkına varırsın.
Üzerinde yemek yediğin masayı, yaşanmışlığın bütün izlerini taşıyan sandalyeleri ne zaman aldığını hatırlarsın birden.
Tavanın köşesindeki örümcek ağını fark edersin.
Bir sineğin ağa takılıp kalmasına takılır gözlerin,buzdolabındaki son yemeğin ne kadarda büyük bir nimet olduğunu bilirsin.
Tüpün birden bile biteceğini öğrenirsin.
Hayat yeniden başlamaktır.
Yalnızlık yorar insanı
Gece yıldızlar seni çağırır gök yüzüne.
Ayın üzerindeki karartıları görürsün.
En hafif seste irkilir, odaya vuran gölgelerden oyuncaklar yaparsın.
Açmamaya karar verdiğin telefon ısrarla çalar.
Yorar insanı yalnızlık
Her zamanki alışkanlıklar meğer ne kadarda sıkıcıymış.
Farkına varırsın.
Karşı dairede oturan komşuların varmış.
Selam verirsin.
kütüphanede okunacak nede çok kitap varmış.
Yeniden okumaya başlarsın.
balkona konan kuşları görür, ekmek atarsın.
Giysiler ütüsüzde giyilirmiş.
Giyer sokağa çıkarsın.
Parkın otları kurumuş, görür üzülürsün insanı yorar yalnızlık
Zamanın farkına varırsın.
Akşam olmaz bir türlü.
Daha dünkü çocuk olduğun düşer aklına.
Her gün yeni baştan kurduğun hayallerin
insanı yorar yalnızlık
Kendinin farkına varırsın.
Ne kadar çok şeye sinirlendiğini düşünürsün.
Artık heyecanlanmadığını , aksine korkularının çoğaldığını öğrenirsin.
Yorar insanı yalnızlık
Yaşadığının farkına varırsın.
Çocukluğunun kehribar renkli akşamlarını emsalsiz kara akşamlarını
Sonra her şeyin bir sırrı olduğunu hissedersin yavaşça, ve sıcacık yalnızlığında kendi sırrının peşine düşersin
Yalnızlık yorar insanı

23 Nisan 2010 Cuma

betül de (bırakılmış bir gece de öyle)

Dışarıda da içeride de bizi acıtan şeyler hep aynı. Aynı betondan aynı demirden yapılmış evlerimiz. Sadece daha masumuz diye sokaklar boyunca dolaşabiliyoruz. Ya da başka beton evlere gidip demir balkonlardan sarkıyoruz. Sarkıyoruz ama düşmüyoruz. Bize balkonlardan sadece rüyalarda düşüldüğü öğretildi...

23 Mart 2010 Salı

13.03.2010

hiç unutmayın ki yaşam,
aldığımız soluklarla değil,
soluk kesen anlarla ölçülür...

15 Ocak 2010 Cuma

''15.01.2009''


belkide bu olmalıydı...
hayatının bir günde tepetaklak olabileceğini anlaman için...
hiçbir zaman ve her zaman arasındaki ince çizginin ne kadar can yakabileceğini öğrenmen için...
bazen konuşmadan da hislerini anlatabilmeyi öğrenmen için...
uykularında sayıklarken seni duyabilecek birine en çok ihtiyaç duyduğun zamanları yaşamak için...
hayal kurmanın ne kadar acı vereceğini öğrenmen için...
bunları yaşarken her yeni güne umutla başlayıp gün yenisine dönerken umudunu hatırlayıp iç çekmen için...
bir gün gelip de kendini hiç tanımamış olmanı farkedebilmen için...
aynada kendine değil de başkasına bakarak bitirmen için günlerini...
yanlış dediklerinin meğer ne kadar doğru olduğunu farketmen için...
başka gözlerle bakman için hayata...
ne yapsalar, ne yapmalılar diye düşünüp cevabının olmadığını görmen için...
en yakının sana en yabancı olabildiğini görmen için...
ve en sonunda sana kalan
'' ne için?''
Bir parçam seninle büyüyor
Bir parçam seninle çocuk
Herşey seninle güzel
Ağlamak bile...

14 Ocak 2010 Perşembe

12 Ocak 2010 Salı

5 Ocak 2010 Salı

''beti''

insan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. o denli doyumsuzdur. ve acısıda o denli büyük. yaşam acısı. özlemlerim kalmadı. ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum. bu yüzden özlemlerim yok. acı içinde sevinç, gerilim ve rahatlık, insanlar arasında yalnızlık, ölüm özlemi içinde yaşam......ve bana ölümsüzlüklerin sonsuz acıları kaldı. ben, insan olma çabasının sürekli üstüne giden ben? artık beni benden alsınlar.

hayatın size hediyesi

''Peki onlar bilirler mi ki hayatın bir gün onlara herşey olmadıklarını koca bi tokat gibi yüzlerine vuracağını... Acımasızlıgını en acıtacak yerden göstereceğini. Bir günün hergün olamayacağı gerçeğini ne kadar geç gösterirse hayat, yaşanacak darbe, hayal kırıklığı o kadar zor olacak. Neyi çağırırsan onu getirecek sana er ya da geç!!! İşte bu yüzden hayat güzel, yaşamaya değer. O anı beklemek ve onu yaşama hediyesini vereceğini bilmek... İçiniz rahat olsun:)''

1 Ocak 2010 Cuma

Büyüdük...
Hayallerimiz küçüldü...
Kendimizden uzaklastık...
Severken sevmiyor olduk, dogruyken yanlıs...
Özledik masumluğumuzu
Cesaretimiz kalmadı gerçeğimizle olmaya
Kaçtık...
Ve hep özler olduk gerçekleri!!!

21 Aralık 2009 Pazartesi

16 Aralık 2009 Çarşamba

sevmesini de gitmesini bilenlere...



gitmek...
dönüşü olmayan...
herşeyi bırakıp
bütün hiçlikleri doldurup gitmek ...
kelimelerimi içime susarak
haykırışlarımın sesini kısarak
umutlarımı dondurup
gitmek...
sormadan...
soramadan...
mutluluğa özlemler dolup taşarken gitmek...

16 Kasım 2009 Pazartesi

yaşamak için...


sıkmaktan agrıyan dişlerimi gülüşümün rahatlığına ulaştıracak
huzursuzluktan çırpınan bacaklarımı keyifle birbirine dolayacak
gözlerimin içindeki anlamsızlığı, kuşkuyu, sevinç ışıltısına
derin iç çekişlerimi doya doya nefes almalara
hayallerimi gerçeklere
keşkelerimi iyikilere
inanmamalarımı büyük inançlara
dönüştürecek bir mucize... ye
ihtiyacım var...!
yaşamak için
umutlara ihtiyacım var...!

12 Kasım 2009 Perşembe

Yalnızlık Kadında Asil Duruyor!


Yalnızlığım isyanımdır aslında, bir başkaldırıdır sevmeyi bilmeyen kalplere. Ne kadar kirletilmiş ruh ve değeri kaybettirilmiş aşk varsa, hepsine karşı onurlu bir duruştur.
Yalnızlık Kadında Asil Duruyor!
Yalnızlığıma dokundurtmam çünkü o benim gücümdür. Yüreğime söz geçirip geceler boyu, saklayıp kolladığım yanımdır. Kadınlığımın erdemli savaşıdır yalnızlığım ve bazen sadece kırgın bir kalbin sessiz gösterisidir.
Aşka olan inancım hep yerinde durur. Bütün zorluğuna rağmen yaşamın, düşmeden durabiliyorsam, sebebi aşktır. Bütün hırsım, çabam aşkın varlığını anlatabilmek içindir ve aşkı kirletenlere cevabımdır yalnızlığım.
Uzun karanlık saatlerinde düşünüp dururum, aşkı, sevdayı, ilişkileri, dünyayı, işleyen düzeni ve elimde yine aşk kalır. Sevmeyi hiç öğrenmemiş, aşkı hiç tatmamış kalpleri düşünürüm, üzülürüm için için ve dua ederim onlara. İnsan mutlaka birini sevmelidir. Kimse için değil, sadece ve sadece kendi için sevmeyi öğrenmelidir. Hatta önce kendinden başlamalıdır sevmek çünkü başkasını sevmeye giden yol buradan geçer.
Yalnızlığını da sevmelidir insan, bir düş bahçesinde yaşamak gibi, yüreğinin derinliklerinde yatan ruhunu görmelidir. Sakladığı renkleri görmelidir. İyisi kötüsüyle ne kadar huyu varsa, ne kadar anı biriktirmişse ve ne kadar değerli ders taşıyorsa cebinde, hepsini tek tek incelemelidir.
Kimi ayna karşısında, kimi öğrendikleriyle, kimi duvara çarptığında yüzleşir kendiyle, en çok o zaman lazım olur insan sevmek. Ben her hayal kırıklığımın, kayboluşumun ardından gözlerime bakmayı öğrendim. Koca evrende, bir kum tanesinden daha küçük olduğumu yalnız kaldığım ama kendimle çok kalabalık olduğumda anladım. Anladım ki, bir tek sevmek kurtaracak beni, bizi, hepimizi…
Bunları bilince, sahtekar bir aşkın kolunda heba etmiyor insan gönlünü ve hiç değmeyecek birine gözyaşı dökmüyor. Aslında, o kadar değmeyen birine de sevdalanmıyor aklının yettiğince ve yalnızlığıyla mağrur bir çiçeğe dönüşüyor kadın. Aşkın o büyük ve mucizevi ışıklarını görmeden, dağınık bir yatakta uyanmıyor. Belki seven olur diye sokaklar boyu gezmiyor. Kandırılmışlığı, ihaneti, korkuyu, hüznü yaşamıyor. Yalnızlık insanı olgunlaştırıyor ve aşka giden en doğru yolu gösteriyor. Biraz tek başına kalıp düşününce insan, kalbini, ruhunu temizliyor. Arınıyor geçmişin kirinden, yeni ve bembeyaz bir sayfada hak ettiği sevdaya hazırlanıyor. Bazen yalnızlık bile kadında asil duruyor….

28 Ekim 2009 Çarşamba

hikayeler...

Herşey sonuna kadar kötü olmuyor ya da iyi

Bu dengenin içinde dengesizleşirken siz

Farkında olmasanız da dengesizliğin gücü ayakta tutuyor sizi

Sular durulup da şöyle bir düşündüğünüzde

Bundan sonrası için umutlanmaya başladığınızda

İşte o zaman özlemeye başlıyorsunuz dengesizliğin dengesini

Karmaşanın tadını aldıktan sonra

Aroması silinmesin istiyorsunuz hayatınızdan

İşte böyle böyle seçimlerinizi yapmaya başlıyorsunuz

Bu hikaye sizin

Kararlar hayata bağlı değişirken

En güzel umutlarınız kargaşalarla yeşeriyor

Senaryonuz bu şekilde yazılıyor

Zaman geçiyor ve ana fikriniz beyninize kazınıyor

Daha güçlü ve daha azimli...

Rolünüzü kapıyorsunuz

İşte sizin senaryonuz

Ne olursa olsun sizin, sizi siz yapan...

Kimse yerinize geçemez ve başka roller sizi anlatamaz...

Ya oynayın

Yada yaşayın...

21 Ekim 2009 Çarşamba

sabah sabah...


Bu gül birşeyin anısı olacak ama neydi unuttum

Kimbilir belki de sabah sabah yeniden açan umudum

20 Ekim 2009 Salı

eskinin yenileri...


Ama... Eskiden dedi eskiden...
Eskilerde eskidi artık yeni eskiler biriktirmelisin kendine
Ama onlar benim en güzel eskilerimdi şimdi ne olacak?
Eski bir şehirde yenileri yaşayacaksın, zaman geçip eskidiğinde yaşadığın yeniler, diğerleri kadar çok özlemeyeceksin onları...
Hep senin yanında olanlar sana umut verenler olamayacaklar o şehirde...
Yıllar öncesinin yenilerini yaşamaya çalışacaksın...
Yüzünde bir gülümseme olacak ama mutluluktan mı?
Tıpkı göz kırpmaların gibi farkında olmadığın bir gülümseme...
Zor olacak... Zor...

19 Ekim 2009 Pazartesi

gitti...


Giderken sordu
Ne mutlu eder seni diye
Gitmen mutlu etmez ama alışıgım yokluguna
Bu gidişin digeri gibi olmaz olamaz
Ne ben o eski benim ne de sen eski sensin
Ne gidişin ne de kalışın mutlu eder beni
Tek mutlu edecek olan
Kaybettiğim hayallerimi getirmen…
Ve gitti…

12 Eylül 2009 Cumartesi


Olmak istediklerimiz ve oldurduklarımızın arasında ne kadar fark var?
Ne istediysen olmadıkça olamadıkça daha da bir anlam katılır olamayanlara
Hep olmayana özlem duyulur
O yokken durup düşünmeye çok vaktiniz olur çünkü
En ince ayrıntı bile anlam kazanır yalnızken
Daha dürüstçe konuşursun kendinle
Daha iyi tanırsın kendini
Ve istenilen olduğunda da yalnızken ki yalınlığının üstünü başka şeyler örter
Korkuların çıkar su yüzüne
Ne yalnız kalıp kendinle konuşmak istersin o zaman
Ne de beklediğin o andır
Ama alışmışsındır da kendinin her şeyi olmaya
Tek satırda çözebilirken her şey
Sen
Çok bilinmeyenlilerle uğraşmayı seçersin
Bilinmeyeni bulma hevesin hiç bırakmaz yakanı
Bilmezsin hangisi doğru olandır
Bilemezsin
Konuştuğun dili bilenin anlayanın çok zor bulunabildiği bir yerde
Derdini anlatmaya çalışmaktan yorulup
Konuşmamayı seçersin kimseyle
Ne gidersin ne de kalırsın

19 Ağustos 2009 Çarşamba

tırtıl ve kelebek...




senaristini bilmediğimiz bir film... neleri görmeliyiz nelere inanmalıyız bilemediğimiz. Tam bittiği yerde tekrar başlayabilen bir film bu. Birsürü figüranın dolaştığı başrol oyuncularının zamanla silinip tekrar rollerini aldığı bir film.Asıl oyuncunun zamanla birlikte farklı gözlere alıştığı, bırakılan yerde, bambaşka gözlere sahip olduğu. Hiçbirşeyin eskisi gibi olmasına dayanamayacak kadar kızgın, kızgın olduğu kadar da sakince yaklaşan hayata. Aldığı dersleri ezberi yapmış artık önceleri canını yakanların sadece yüzünde bir tebessüm oluşturduğu...
Daha anlamsız görünmeye başladıkça asıl anlamının görülemeyecek kadar diplerde olduğunu anlamış.Anlamını içinde saklayan ve anlamsızlık duvarıyla kaplı...
Ne zaman kendisine benzer birini görse tekrar yaşar çırpınışlarını
Elinden gelse ona bütün gücüyle yardım etmeyi isterken,
diğer taraftan tırtılın kelebeğe dönüşmesinin izlenmeye değer olduğunu düşünerek bekler...
Bütün herşeyini sonuna kadar sahiplenip yeniden yol almaya başlayan...

18 Ağustos 2009 Salı

Demiştim sana hatırlarsan:
“Önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
‘zamanla bırakmamak’tir..”
Şimdi bana, geçen o zamanın
Unutulmaz sancısı kalır

Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

NAZIM HİKMET

15 Ağustos 2009 Cumartesi

14 Ağustos 2009 Cuma

yerçekimsiz mendil



‘mendil melankolikse kurumasını beklemek aptallıktır’ dedi, adam
Gözyaşı akar yatağını bulur.
Mevzuubahis değildir her gecenin şeb-i yelda olması;
Zira hiçbir geçmiş yeterince geçmemiştir
Saman alevi gibi sevip, saman alevi gibi terk edenleri
Saman alevi gibi unutarak cezalandırmayı
Zaman alevinden öğrendi.
Aşk, ateşin oksijene olan tutkusudur
Aşk, oksijenin yanma korkusudur
Belki de bu yüzden soluk almak muhteşem
Son nefesi veriyor olmak zorve ölüm
En büyük elveda olmuştur.

13 Ağustos 2009 Perşembe


Hayat iki şekilde yaşanır: ya hiç mucize yokmuş gibi ya da herşey mucizeymiş gibi
EINSTEIN

11 Ağustos 2009 Salı

akla zarar olacak...


Gitme kal
Gidersen aklım karışacak
Duvarların dili olacak
Benimle konuşacak
Gitme kal
Akla zarar olacak
Gitme kal
Bana şiddeti bırakma
Bana hasreti bırakma
Bana düşman geceleri
Bana beni bırakma
Gitme kal
Akla zarar olacak

Gitme kal
Beni kim aklında tutacak
Gece sabah sabah gelip
Lambaları yakacak

10 Ağustos 2009 Pazartesi

beraber yaşanan harikalıklara...


Sayfalarca yazabilirsin
Ya da saatlerce konuşabilirsin
Defalarca onu sevdiğini söyleyebilirsin
Bunların hiçbirisi
''bir garipliktir gider benim diyarlarımda''
Duyulup devamını getirdikten sonra
Yüzlerdeki kadar anlamlı olmayacaktır...
Kesişmeyen varlık ihtiyaçları duyma durumları...
Hep öncesinde ya da sonrasında kalmak zorunda mı? Ben kendi dünyamda sen kendi dünyanda... Karışabilir miyiz dünyalarımıza?

9 Ağustos 2009 Pazar

ikarus başarsa...




Bildiğim tüm küçük hayatlar
Bugün yenildiler sen hiç bilmezken
Boşver koşsun tüm harap insanlar
Zaman durur, güneş söner, yürekten gelirse

Birden susarsa tüm yenilgiler
Tekil hayatlar da bir gün devrim yapar ya
Bir defa doğmasa güneş

Koş çabuk kahraman ıkarus
Senin günün, güzel yüzün kazanır istersen
Saklı ya hayat hep mucizelerde
Konar küçük bir öpücük balmumu kanadına

Birden susarsa bütün yenilgiler
Tekil hayatlar da birgün devrim yapar ya
Bir anda doğmasa güneş

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Şehir

Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de.

7 Ağustos 2009 Cuma

ayrıntı...


O kadar kızgınlığın ve kırgınlığın üstüne sadece bir cümle yetti her şeyi başkalaştırmaya…
O cümlede her şey saklıydı…
Bütün olanların açıklaması ve özrü gibi…
Sanki hem olanca gücüyle coşkuyla söylemek isterken hem de sesinin çıkmamasını ister gibi mahcup, üzgündü…
İşte o an, anlatmadıklarını anlayabilmenin anlamını öğretti…
Meğer sadece anlatılan değil bazen anlatılmayanlar da anlaşılabilirmiş en ince ayrıntısına kadar…

6 Ağustos 2009 Perşembe

Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık; kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp...Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bundaki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise, ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

mutluluk ve mutsuzluk arası...



Peki onlar, kötü zamanlara bütün dikkatlerini verenler...
Neden yoklar?
Mutsuzluğa şahit olanlar…
Mutsuzlukla mı beslendiler?
Yoksa?
Yanlış mı düşünüyorum?
Mutluluğumun yarısını paylaşsam sizle?
İstemez misiniz?
Mutluluğumu mutsuzlukla mı değiştireyim?
Peki neden?
Hep bu mu istediğiniz?
Deneseydiniz?
Peki siz bilirsiniz…

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden,
Ne dine, edebe aykırı gitmemizden;
Bir an geçmek istiyoruz kendimizden
İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden.

4 Ağustos 2009 Salı

her insanın adında saklıdır kaderi ya da kaderindedir adı




şimdi sen doğdun ya
birileri için umut olacaksın
bir yerlerde beklenen olacaksın
özleneceksin
hayalleri süsleyeceksin
hayallerin gerçekleştiği an olacaksın
kocaman bir hayat olacaksın, hayat katacaksın
yanımda olacaksın
iyiki doğdun da
hayallerimde oldun
iyiki doğdun da
bitemeyen bir sen oldun bende...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

sonu bilinmeyen...

Mutluluklarımı,
Umudumu harcıyorum sana
Yeni günlerim aydınlanıyor...
Sana...
Çabam başka bir ben yaratmak
Sadece sana...
Neleri feda ediyorum ben?

Sana?

Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. ''Aman sakın kendini'' diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği: ''Bırak kendini, ko gitsin!''
Akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!
Biz kelimelere bakmayız. Niyete bakarız.Kelimelere bakacak olsak yeryüzünde insan kalmazdı!

28 Temmuz 2009 Salı

derinleşen...

her insan bir toprak birikintisi
kazdıkca cıkar gercekleri
ne kadar büyükse yaran
en derinde olanı göstermemekse marifet
topraklar biriktirirsin üstüne yaranın büyüklüğünce
şimdi o en içindeki, en derindeki
çatlakların arasından sızan suyla
su yüzüne çıkan...
gerçek...

27 Temmuz 2009 Pazartesi

cem'in rüyası...


hayatın süprizlerinin sadece filmlerde olduğunu düşünürdü o..
belkide süpriz bile olamayacak, hayalden de hayaldi istediği...
gerçekleşmesini beklemeden...
hayalini yaşatmaktı tek yapabildiği...
huzur bulurdu...
ta ki bir ses kulağına fısıldayana kadar
sadece bir rüya...

24 Temmuz 2009 Cuma

mucizevi rüya...


yarım kalan bir rüya yıllar önce gördüğüm...
her gece devamını görmek için uyuduğum...
gözlerimi kapattığımda devam edermi diye beklediğim...
tamamının yarımından da güzel olmasını dilediğim
!

4 Temmuz 2009 Cumartesi

ne dersin?...

Oyunun basında belliydi rollerimiz aslında
Sen hatalar yapacaktın pişman olacaktın
Bende üzülen kalbi kırık olan olacaktım
Roller başında belliyken
Neden belki diyerek oynadık ki
Sen o role alışmıştın
Bense kendi rolüme
Oyunun kuralı belli
Kişiler belli
Bu da böyle bir hikayeydi deyip
Bitirmek varken
Neden uğraşıldı ki
Senaryo yazılı elimizde
Kimse bunu değiştiremezdi ki zaten
Perde kapandı artık
İzleyenler çoktan unutmaya başladılar bile oyunu
Neden sahnede kaldık ki ikimiz
Hadi gidelim evlerimize
Başka oyunlar oynanacak sahnede
İzlerimiz kalmasın bu oyundan
Hadi kalk gidelim artık
Başka oyunlarda başrol alırız belki
Bakalım hangimizin oyunu daha çok alkış alacak
Bekleyelim ve görelim
Ne dersin?

3 Temmuz 2009 Cuma

sonra...


Sen şimdi hikayeler biriktir kendine
Umudunu al yanına
Ve yaşa sonuna kadar
Sona geldiğinde
Durup düşündüğünde
Belki de dediğinde
Aklında olan
Sadece tek şey olacak
İşte ozaman bende herşey çok güzel olacak
Ama sende?
Sadece yokluk kalacak
Hiçbirzaman eskisi gibi olmayacak
Rüyalarında gördüğün o kare sadece hayal,anı kalacak
Sana huzur veren tek yer nere olacak?
Yanında duran o olmayacak
Sana sadece yalanlar kalacak

2 Temmuz 2009 Perşembe

(!)...


şimdi gidiyorsun herşeyi öylece bırakıp olmadığın birine dönüşüyorsun
içini acıtsada yine de gülmeye çalışıyorsun
nereye kadar gidebilirsin
nereye kadar kaçabilirsin içindeki senden
bir tek yanında kalacak olan...
pişmanlıkların olacak
deneyeceksin ve olmayacak...
çarelerin ümitlerin kalmayacak
soracak kimsen olmayacak
çok başka şeyler düşleyeceksin
ve sen
bütün rüyaları bitireceksin
herzaman olduğu gibi...
eksik kalacaksın...

1 Temmuz 2009 Çarşamba





sonunda tek bir şey söleyeceksin kendinee
zamanı geldiğinde sadeceee tek bir şey...
sen bütün dünya üzerindeki insanların bir kelimesisin
tek kelime...
KEŞKE

29 Haziran 2009 Pazartesi

pisimin hünerleri...


:)) yaa çiçeekkk ama olmaz ki . öle ev halleri evde kalmalı :) ..
mavi gözlüklerimle gelicim sana
bi ankara sabahı yürüyerek gelicim sana ..
zaten evin yakınmış :D
kulağımda tedii ...elimde örgüü :)
süngerden bir 70 lik ..
ve hayatın anlamını paketleticim hediye kıvamında :D:D:D:D:

28 Haziran 2009 Pazar

bana özel...

Bazen bakar gökyüzüne o, bulutları izler
Kuş olup uçmak, kanat çırpmak, o bulutları geçmek ister
Yemyeşil çimenlerde sırılsıklam koşmak ister
Bu gri şehrin tüm yollarını rengarenk boyamak ister.

Göremezler göremezler.. Kalbindeki elmasa erişemezler..
Çözemezler çözemezler..
Onun bir düşü var ki asla asla bilemezler..Onu nasıl sevemezler..?
Bilemezler.. Hiç hiç sevemezler..


Şimdi o, kanatlarını rüzgara açmış, dur diyemezler diyemezler..
Yıldızların arasında o kadar parlak ki onu seçemezler seçemezler..

Başka sularda o şimdi
Başka rüzgarlar arıyor,
Başka yollara yürüyor.
Başka... Başka...

26 Haziran 2009 Cuma

pisime...


Bir kahve kokusuyla gelir mutluluk... Kahve kokusu anlatılacakların, paylaşılacakların, çözümleneceklerin kokusudur. Yüzlerde bi gülümseme huzur gelir o kokuyla birlikte... Hele bir de pisi varsa yanında değmeyin keyfine:)

25 Haziran 2009 Perşembe

Anlaşılan anlayan...



Duygularıma dokundu...
En anlamsızlar bile anlamlandı...
Sözcüklerin karşılayamayacağı kadar güzel...
Anlaşılamayacak kadar huzurlu...
Ve bunların güzelliği kadar da uzak...
Yine de en hüzünlü anlarda gülümseme yüzümdeki...

24 Haziran 2009 Çarşamba

midilliye...

Eksiltilmiş hayatlarda inatla tamlaştırılmaya çalışılan herşey acıtır bitirir seni... Tamamlamaya çalışırken onları kendini eksiltirsin. Tam olan uzakta da olsa eksikleri seçmek neden? Mutluluğa giden yol tamı düşünmek tam la olmaya çalışmak. Hayatın senle oynamasına izin verme artık...
Herşey ortada ve bi okadar da açık. Karmaşıklaştırmaya çalışma artık bunu yapma kendine.
Yüzünü gülümseten ve hisseden varsa biyerlerde ne mutlu sana...

21 Haziran 2009 Pazar

pişmanlık...



Bugün kendime acıma cesaretini gösteremiyorsam eğer, ve gözyaşlarıma karşı hiçbir merhamet duymuyorsam; buna yegane sebep kulaklarımda uğuldamaktan bıkmayan vicdanımdır. Hani böyle kendi etrafinda dolanan ateşböcekleri arar ya bazen insan, çevresinde dönülsün kur yapılsın ister ya; benim ateşböceklerim kurutup sakladığım yalnızlığımdır. Hansel’le Gratel yaparken iyidir açgözlülüğü, doymazlıkları saflık diye nitelendirilir onların. Gel gör ki ben koştuğumda bir hayalin peşinden, ya da bir hayali koşturmak istediğimde peşimden; insanlık mahkemesinde bu hemen yargılanır, üstüme ‘arsız’ damgası basılır. Ne kadar kanasa da içim, yalnızlık göğsümün orta yerine ne kadar batsa da; layık göremem kendimi güzelliklere, payıma bu esaret içinde yaşamak kalır. Kim ne almış benden, kime neyi satmışım ne kadara; ne önemi var? Gün sonunda elde kalan sayılır, kar-zarar hesabı yalnız rakamlara göre yapılır. Üç lira ile beş iyiliği toplamaz hiçbir kader zebanisi. Dört işlemde neye karşılık geldiysen -ki fazla basamaklı olanı makbuldür malum- kıymetin odur artık senin. Kalan kıymet meseleleri, alınan iltifatlar, duyulan sözler; hepsi yalandır ve er geç geri alınacaktır. Ve evet sonrasında sen çırılçıplak kalacaksındır; ayaz yüzüne vururken koşar adımlar atacak, ağlayacaksındır. Büyümek buna denir, anlayacaksındır.

10 Haziran 2009 Çarşamba

özlemin içinde...


öyle bi an ki bu...
varlığın içinde yokluk gibi...
mutluluğun içinde mutsuzluk gibi...
sevginin içinde nefret gibi...
özlemin içinde unutmak gibi…

hayal...

Onun hayalleri vardı. Kurdukça ona güç veren yüzünü güldüren hayalleri. Şimdi hiçbirisi yok... Yok olanlarla birlikte gitti hayalleride... Sadece geriye kalan belki bigün tekrar gelirlermi sorusu. Cevabının hayır olduğunu bile bile sorduğu...Belki diye umutla sorduğu...Adı üstünde hayallerdi işte belki gerçek olur umuduyla kurulan. Hayalleri tükendi gitti yokolanlarla birlikte...

8 Haziran 2009 Pazartesi

hiç...

En büyük yetenekleri yalan söyleyebilmektir HİÇ olanların. Birgün bu yetenekleri yüzünden yapışır hiçlik üzerlerine. Tek amaçları yalanlarına inanmak inandırmaktır. Bir hiçken hayatlarınızda yer almaya çalışırlar aldıkları zamanda en büyük hiçliğiniz olurlar. Hayatınız boyunca onları anarsınız işte... Onlar gibi olmamak için yaşarsınız.

7 Haziran 2009 Pazar

giden mi kalan mı?...

Sonradan katılır hikayelere...
Yaşanmışlıkların üstüne gelir hep...
Herşey yerli yerindeyken başka bi parça olur bütünün içinde
Tam da alışmaya başlamışken yaşanmışlıklara yokolur birdenbire.
Nerde nasıl bilinmeden giden olur.
Belkide kaldığı yerden katılır hikayelerinize kim bilir?
Nedir ki adı?
Giden mi olmalıdır yoksa kalan mı?
Çok hızlı ilerliyoruz ve ruhlarımız hep gerilerde kalıyor...

4 Haziran 2009 Perşembe

bir sabahtı işte...


Bir sabah güneş yüzümü yakarken uyanıyorum. Gözlerimi açtığımda etrafta kimseleri göremiyorum. Olan biteni anlamak için bakınıyorum etrafıma. En sevdiğim sesin şarkı mırıldanışını duyuyorum. Keyifli keyifli sevdiğim şarkıları mırıldanıyor o ses. Sese doğru ilerliyorum...

30 Mayıs 2009 Cumartesi

pisisinden çiçeğine...:)

:) bide aslı gecti deriz bu kentden ..
bu binadan :)
nede güzeldi deriz gülümseriz arkasından :)...
asla bizden gecmeyen aslıyla :)
sevdik seni :)
sevdik işte senii..
çicekkk..'
' tamammennn GERCEK :D''
kediler seni hep hatırlıcak :)
pisibeti

ben giderken...


Ben giderken beni bırakıyorum size
Gülümsememi,
Hikayelerimi,
Kahkahalarımı bırakıyorum yan odanızda
En mutlu günlerimi
Uyanışlarımı
Yeni günlerimi bırakıyorum
Rüyalarımı, hayallerimi
Bütün şarkılarımı bırakıyorum
Hepsini size ben söylüyorum
Bir bakışımı bırakıyorum sadece sizin çözebildiğiniz
Anlamlarımı bırakıyorumm
Kapımın açılışını bırakıyorum
Hiç kapanmayacak bir kapı gibi
Umudumu bırakıyorum size
Işıklarım sönüyor ben giderkenn
Sesim kısılıyor
Kediler mamasız kalmasın
Bütün kargaşa dinsin
Hep güzellikler gelsin size
Doğduğum şehri bırakıyorum size

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Aşık Olmadan Bir Düşün...

Evinin seni içine sığdıramayacak kadar dar olduğunu fark edeceksin...
Sokağa fırlayacaksın...
Sokaklar da dar gelecek...
Tıpkı vücudunun yüreğine dar geldiği gibi...
Ne denizin mavisi açacak içini, ne pırıl pırıl gökyüzü...
Kendini taşıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kaybolacak kadarküçüleceksin... Birileri sana bir şeyler anlatacak durmadan...
"Önemli olan sağlık." "Yasamak güzel." "Bos ver, her şey unutulur."
Sen hiçbirini duymayacaksın...
Göz yaşlarından etrafı göremez hale geleceksin...
Ondan ölmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra kollarında ölmek isteyecek kadar çok seveceksin...
Hep ondan bahsetmek isteyeceksin...
"Ölüme çare bulundu" ya da "Yarın kıyamet kopacakmış" deseler başını kaldırıp Nededin?" diye sormayacaksın...
Yalnız kalmak isteyeceksin...
Hem de kalabalıkların arasında kaybolmak...
İkisi de yetmeyecek...
Geçmişi düşüneceksin...
Neredeyse dakika dakika...
Ama kötüleri atlayarak...
Onunla geçtiğin yerlerden geçmek isteyeceksin...
Gittiğin yerlere gitmek...
Bu sana hiç iyi gelmeyecek...
Ama bile bile yapacaksın...
Biri sana içindeki acıyı söküp atabileceğini söylese,kaçacaksın...
Aslında kurtulmak istediğin halde, o acıyı yasamak için direneceksin...
Hayatının geri kalanını onu düşünerek geçirmek isteyeceksin....
Aksini iddia edenlerden nefret edeceksin...
Herkesi ona benzetip...
Kimseyi onun yerine koyamayacaksın...
Hiçbir şey oyalamayacak seni...
İlaçlara sığınacaksın...
Birkaç saat kafanı bulandıran ama asla onu unutturmayan…
Sadece bir müddet buzlu camin arkasından seyrettiren...
Bütün şarkılar sizin için yazılmış gibi gelecek...
Boğazın düğümlenecek, dinleyemeyeceksin...
Uyumak zor, uyanmak kolay olacak...
Sabahı iple çekeceksin...
Bazen de "Hiç güneş doğmasa" diyeceksin...
Ne geceler rahatlatacak seni ne gündüzler...
Ölmeyi isteyip, ölemeyeceksin...
Belki çivi çiviyi söker diye can havliyle önüne çıkana sarılmak isteyeceksin
Nafile...
Düşüncesi bile tahammül edilmez gelecek...
Rüyalar göreceksin, gerçek olmasını istediğin...
Her sıçrayarak uyandığında onun adini söylediğini fark edeceksin...
Telefonun çalmasını bekleyeceksin...
Aramayacağını bile bile...
Her çaldığında yüreğin ağzına gelecek...
Ağlamaklı konuşacaksın arayanlarla...
Yüreğin burkulacak... Canin yanacak...
Bir daha sevmemeye yemin edeceksin...
Hayata dair hiçbir şey yapmak gelmeyecek içinden...
Onun sesini bir kez daha duymak için yanıp tutuşacaksın...
Defalarca aradığı günlerin kıymetini bilmediğin için nefret edeceksin...
Yaşadığın şehri terk etmek isteyeceksin...
Onunla hiçbir aninin olmadığı bir yerlere gidip yerleşmek...
Ama bir umut...
Onunla bir gün bir yerde karsılaşma umudu...
Bu umut seni gitmekten alıkoyacak...
Gel gitler içinde yaşayacaksın...
Buna yasamak denirse...
Razı mısın bütün bunlara...?
Hazır mısın sonunda ölüp ölüp dirilmeye...?
O halde aşık olabilirsin

23 Mayıs 2009 Cumartesi

masal...


Bu masalın en büyük kahramanı sensin...
Doğduğumda bana küçücük ellerinle hayat veren sen...
Gitmelerimde ilk aklıma gelen sen...
Her gidişinde seni bir önceki gelişinden daha da büyük bi sevinçle bekleyen ben...
Hayatımdaki en güzel masalların kahramanı...
Hikayelerde hep mutluluklar olmazmış herşey daha da anlam kazansın diye...
Sen ki şimdi hergün daha da anlamlı olan bir kahramansın...
Sen ki bütün yaşamım boyunca en büyük kahramanım olan ve hiç değişmeyecek olan...
En büyüğü...
Sen...
Ne zaman yüzün düşse anlamsızlaştı herşey...
Bütün mucizelerim sana...
Sadece senin gülüşün huzur verir bana...
Bütün güzel masallarım sana...

21 Mayıs 2009 Perşembe

iki söz arası...




Ki ben...
Sana hayatlar verendim hiç bilmediğin...
Ki ben umutsuzluğunda umudundum senin...
Ki sen...
Üstüme basandın...
Ateşim sönsün diye...!!!

18 Mayıs 2009 Pazartesi

melankoli kadındır...


Bilgimizin yettiğinden ötesini görmemiz mümkün olsaydı ve biraz da sezgimizin uzantılarının ilerisini; ozaman belki de kederimizi, sevinçlerimizi taşıdığımızdan daha büyük bir güvenle taşıyabilirdik. Çünkü bu anlar içimize yeni bir şeyin bilinmeyen birşeyin girdiği anlardır; duygularımız ürkek bir tutuklukla dilsizleşir, içimizdeki herşey geri çekilir, bir sessizlik oluşur ve kimsenin tanımadığı ''yeni'', bunun ortasında oluşur ve konuşmaz...

14 Mayıs 2009 Perşembe

Herşey gönlünce olsun...

Bir hikaye daha sona erdi işte. Kim haklı kim haksız ne farkeder. Tükenmelerin sonu buymuş meğer. Zaman geçecek ve sadece gülümseme olacak yüzlerde. Unutulacak bütün kalp kırıklıkları. Hikayemi alıp gidiyorum artık... Yepyeni hayatımla gidiyorum. Daha da güçlü daha da umutluyum artık. Ne yaparsan yap acımayacak artık içim... Bütün cevaplarımı alıp gidiyorum... Sadece gülümsüyorum sana... Herşey gönlünce olsun...

12 Mayıs 2009 Salı

herşeye rağmen...

Başbaşa kalın gerçeklerinizle hikayelerinizle... Ben yok oluyorum sizden. Yeniden, daha güzele gidiyorum ben gelmemek üzere...

7 Mayıs 2009 Perşembe

karmaşa...

Okadar zamansızdı ki gelişin
Bir okadar da habersiz
Geldiğinde herşey okadar karışıktı ki
Bulamadım seni
Herşey yerli yerinde olduğunda
Sadece sen kaldın ortalıkta
Dağınıklığın ortasında kalan sen
Okadar zamansız geldin ki
Ama iyiki geldin
Gerçek SEN oldun...

bernama ve gülüşüme...

Her sabah bıkmadan usanmadan kahvaltımı hazırlayıp beni uyandırdığınız için...
En bayık günlerde bile harika repliklerinizle beni kopardığınız için...
Bensizken yaptığınız yaramazlıkları itinayla tartışıp son sözü benden beklediğiniz için...
Teşekkürler canlarım...
SEVİYORUM SİZİ...
Bernam ben giderken gitmemen için elinden geleni yapıp sen kapıdan çıktığın an hüzün basıyor deyip de kendin dakikasında gittiğin için...
Aslı seni gördüm bi efkar bastı içelim mi dediğin için...!!!
Ne enerjin var bitmedi tükenmedi dediğin için...
Gülüşüm keşke ablam olsaydın dedikten sonra beni kaale almadığın için...
Hayal sonrası olan olaylar için...
En gereksiz zamanlarda msjlarınla beni çileden çıkardığın için..!!!
HİÇ Mİ HİÇ TEŞEKKÜR EDEMEYECEĞİM CANLARIM:)))))))

4 Mayıs 2009 Pazartesi

gitmeler...


Sözlerin bitti ve gittim...
Aslında gitmeye de niyetli değildim...
Gittim ve bittim...
Sen sustukça ben daha da gevezeleşen bir suskunlukla bekledim...
Şimdi ne gelebilirim ne de gidebilirim senden...
Sen gitmem için bekledin...
Cümlelerim...
Suskunluklarım...
Hiç bitmeyeceklermiş gibi...
Devamı gelecekmiş gibi...
Gitmesine gittim...
Ama...
Ruhum geride kaldı...

2 Mayıs 2009 Cumartesi

bitişler...

Hep gidişlerinin ardından oldu bitişlerim. Sen gittin ben bittim. Ben gittim sen bittin. Hep üç nokta ile bitti cümlelerim... Sanki devamı varmış gibi sanki bitmeyecek gibi. Gidişlerin ve bitişlerim… Ben ne sana bağlaya bildim bitişlerimi nede kendime. Bitişlerimi zamana yaymayı bildim ama ya gidişlerin hep iki kelime ile oldu “bitti ve gittim”. Ne gittiğinde yas tuttum kendimi hayıflayarak. Bitmiş bir aşkın bekçiliğini yapmaktı tek görevim. Bununda sonu üç nokta ile bitecek biliyorum devamı varmış gibi yaşanacakmış gibi… Seni unutmak istedim sadece. Unutarak ağlamak yaşayarak inanmak düşünürken unutmak. Dedim ya hep gidişlerinin ardından oldu bitişlerim. Aslında benim ne bitesim vardı nede senin gidesin. Ben seni bitmek sen beni gitmek için sevdin sadece. Farklıydı aslında bu son gidişin ne gözünü kırptın gözlerimin içine bakarken nede masadan kalkıp giderken. Geriye bile bakmadın son sözü söylerken. Sanki bir farkı vardı diğer gidişlerinden. Ne değişir ne fark eder ki “sen gittin ve ben bittim”…

1 Mayıs 2009 Cuma

sezen'den...

Şimdi çok uzak bir hatıra gibi o yaşadığımız.
Boynumda bilmece gibi bir düğüm.
Dört kısa günden bana
Bir garip sızı kaldı
Bir de deli özlemin
Ben senin gözlerinin
Yalan dolan bakışlarını bile sevdim
Ben sana bir annenin
Evladına duyduğu hisleri besledim
Ben senin bal gözlerinde
Dört kısa günde bilsen neler neler gördüm
Sahte ile gerçeğin karmaşasını
Yine de, sevgini özledim
Özledim ellerini, gözlerini
Ve yanık kokunu özledim
İnsan böyle bir duyguyu yaşarken
Gerçek yaşamla tüm bağlantıları
Kopmuşçasına ayakları yerden kesiliveriyor
Hoş bir zaman bu bağlantısızlık da
Yaşam kadar gerçek ve doğal
Biliyor musun?
Belki iyi oldu ama biz yere erken indik
Şimdi yarım yaşanmış o şey
Boynumda düğüm
Dört kısa günden bana
Bir garip sızı kaldı
Bir de deli özlemin
Dört günlük birşey işte
Güzeldi, yaşandı ve bitti diye düşündük
Oysa bir duygusal yük vurduk yüreklerimize
Kırılıp döküldük
Bir zaman gözlerimizde çiçek açardı
Biz her umudu söndürdük
Özledim çiçekleri
Sevdiğimiz ne varsa her şeyi özledim
Özledim ellerini, gözlerini
Ve yanık kokunu özledim

29 Nisan 2009 Çarşamba

!...

Küçük kıza sorarlar hangi çiçek olmak isterdin? Papatya mı karanfil mi? Hayır ben kaktüs olmak isterim der kız. Neden diye sorarlar?
Çünkü onun diğerleri gibi güzel kokusu, canlı yaprakları ve rengi yoktur der. Korkarlar ona dokunmaktan can acıtır. Ama o diğerleri gibi solamaz. Her türlü zorluğa karşı korumasını içinde biriktirir.
İşte ben bunun için bir kaktüs olmak isterdim der.
Kırılgan değil güçlü olmak için...
Diğerlerinin olmadığı yerlerde olabilmek için.
Sadece tek birşey için üzülür dikenlerini başkalarına değil de kendine batıramadığı için...
Ama yine de isterdim der...

28 Nisan 2009 Salı

bir sevgi iletisi...



Kadın sevdiği adama sorar: ' Neden Ağlıyorsun? '
Adam cevap verir: ' Seni sevemediğim için.'
İşte bu yüzden bir kez daha iyi ki varsın diyorum sana.
Senin de beni sevmeni elbette çok isterim.
Belki de inanmayacaksın ama, olmasa da olur
Çünkü yıllarca sevgimin öyle çok düşmanı, öyle çok muhafızı vardı ki, ben seninle onları aştım,
inan varolman bile yeterli ve seni seviyor olmak bile büyük bir nimet benim için.
Ve şunu bil ki bu sevgime asla çoklarının yaptığı gibi yeteneksizliklerimi, kusurlarımı, yalnızlık korkumu, başarısızlıklarımı yüklemiyorum.
Eğer öyle olsaydı, yitirmekten ölesiye korkar, seni kör bir TUTKUYLA sahiplenirdim.
Oysa seni bir dine bağlanır gibi değil, kendi özgürlüğümü sever gibi seviyorum.

ıssızlaşmalara...

Bilmem ki kaçıncı yanılgınız kaçıncı yalnızlığınız... Busefer hangi kimlikte yanıldınız kendinize ne kadar uzaktasınız. Ne kadar özlediniz özünüzü. Oyunsuz ve net oluşunuzu... Ne kadar özlediniz kendinizi bilmem ki... Nerelerde arıyorsunuz kimliklerinizi... Sesiniz ne kadar derinlerde bilmem ki... Ne kadar yoruldunuz nerde huzurunuz...
Giderek mi, susarak mı, kaçarak mı bulursunuz kendinizi. Yoksa gücünüz zerre kadar bile mi kalmadı. Yaşarsınız böyle devam eder hayat da işte sadece yaşarsınız korkarak, susarak... Siz bile unuttunuz nerde unuttuğunuzu kendinizi...

27 Nisan 2009 Pazartesi

belki yine gelirim...

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa,
Yine de yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerde kaldılar özledim gülüşlerini onların

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün

sana...




Ayrılabilir mi bütünün parçaları? Farklı yerlerde farklı zamanlarda yaşayabilirler mi? Hayat zamanla daha da karmaşıklaşırken soruların cevabını getirir mi zaman? Şimdi en ayrı karelerdeyken sen ve ben kim mutlu, kim umutlu, kim yarından bişeyler bekliyor? Başka bir sen ve başka bir ben sunar mı hayat bize? Başka bedenlerde bulabilirmiyiz birbirimizi? Zaman keşkeler mi getirir insana hep?

25 Nisan 2009 Cumartesi

görmeli...

Bir büyük resim oluşturdum ben doldurdum seninle...
En sevdiğin renklerin olduğu bir resim..
Gözünün önünde dururken sadece bakmakla yetindin göremedin...
Uzunca baktın ama...
Birşeyin anlam kazanması için zaman geçip eskimeli mi?
Hep mi böyle olmalı?
Neden hayallerin zaman geçince gerçekleşir de
Yaşadığında tadı kaçmış olur hep?
Nedenn kii nedenn???

24 Nisan 2009 Cuma

çabalamalar...

Anlamaya çalışmayın beni anlıyorum da demeyin... Hiçbirzaman anlayamayacaksınız. Ben size oyunlar oynayacağım hiç bilemeyeceksiniz gerçekleri. Öğrenemeyeceksiniz... Gerçekleri öğrenirseniz eğer bi gün işte ozaman kocaman bi yokluk olacak içinizde... Gidin sadece gidin bilmeyin beni görmeyin yok olun sadece...

23 Nisan 2009 Perşembe

mucizelere inanmalı...

Uzunca bir süre simsiyah bir kağıda bakar gibi baktı hayatına.
Açık ya da koyu değildi tek renk...
Simsiyahtı o kağıt...
Ya da yırtılmış, yıpranmış...
Hiçbirşey değil sadece siyahtı işte...
Tam da elindeki kağıdı buruşturup atacak gibiyken
Minicik bir beyazlık gördü ...

Siyah bir renk değildi ki
Renksizlikti sadece...
Küçük beyaz noktada tüm renklerdi...
Küçücük de olsa herşey ordaydı
Hala ordalardı
Yok olmamışlar
Mucizelere inanmalı...

22 Nisan 2009 Çarşamba

yaşayalım ki...


Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.

Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek... Böylece yaşamalıyız işte.Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız...Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı "herşeyde".


CAN YUCEL"

20 Nisan 2009 Pazartesi

olan oldu aslında...

Olan oldu aslında... Senaryolar, beklenenler, umut edilenler yok oldu... Kalakaldı herşey o anda... Tüm zamanların bitti...Bitmeyecek bir suskunluk çöktü herşeye. Kalakaldım elimde umudum ve dilimde kelimelerimle. Hayal kahramanım meğer sadece benimmişsin sen, benim olmadığına üzüldüğüm kahraman; sadece benimmişsin... Benmişsin sen... Benim umudum, benim mutluluğum, benim pişmanlığım sadece... Sana ait olan tek şey bedeninmiş o bedene bir ruh koymuşum bana ait olan. Ne desem anlarsın beni bilirsin demişim hep, evet demişim de senin sadece benden ibaret olduğunu unutmuşum ben...

18 Nisan 2009 Cumartesi

mutluluğa...

Hep isteriz mutlu olmayı... Oluruz da... Ama inatla mutluluğun da birgün biteceğini düşünerek görmezden geliriz onu. Bitecek, gidecek, yitecek deriz. Bunlarla boğuşurken geçer ve gider o da, kendini görememenin verdiği hüzünle. Zaman geçer farkederiz. Gitmiş... Zaten bitecekti diye de öfkeleniriz işte yine ben haklı çıktım deriz. Farkederiz amacımız sadece haklı çıkabilmektir. Herşeyi biliriz ya ben demiştim demek mi mutlu eder bizi?. Mutluluk ya da mutsuzluk değildir bizim derdimiz sadece haklı olduğumuzu ispatlamaktır. Ne geçerki elimize? Sadece hikayelerin başlangıcı ve sonudur bizi ilgilendiren. Hiçbirşey bitmez aslında sadece şekli değişir...

16 Nisan 2009 Perşembe

alıntı...

Hayat kısa
Kuralları Yık
hemen affet
tutkuyla öp, dürüst sev
içten gül
Ve gülümsemeyi asla bırakma…
hayatın ne kadar tuhaf olduğu önemli değil
hayat her zaman katılmayı beklediğimiz bir parti değil
Ama burada bulunduğumuz sürece gülümsemeli ve,
şükretmeliyiz…


Hayat hep kendini tekrarlayan yapayalnız bir hıçkırıktır
herkesin yüreği kendine yanılsama ve filler mezarlığıdır
söz çoğu zaman çentik atar kanatır yürekleri
ve zamanla yüzler sözlerin mezar taşları olur
işte bu, çokça ölümdür ama ölümlerden hayat bulmak gerektir
gerçek olan dolanan dildir, sarhoşluk değil
bazen de gerçek olan sarhoşluktur, dolanan dil değil
günler çok uzadı ömürlerse çok kısa
öpüşerek buluşmalar, öpüşerek ayrılmalar nedense çok sıkıcı
artık insanlar kendilerini kanatarak arasın ve bulsun
çünkü artık eller, yüzler, gözler, yürekler gibi mevsimler de bitiyor
çünkü artık parça parça ve yavaş yavaş insan bitiyor
insan o gizli ve kirli yanlarını ortaya çıkartsın ve kanatsın artık
kanayan yüzlerde yanılsama değil, gerçek insan vardır çünkü
oysa üstümüze yapışan hiçbir şey kendimizin değil
aslında hiçbir insan kendisi değil, hiçkimse gerçek insan değil
artık insanlar birbirlerinin gözlerinin içine ne kadar baksalar da
gerçeği ve içtenliği göremezler
ama yine de herkes duymak istediği şarkıyı dinler kendini aldatarak
çünkü her sahte buluş gerçek bir yitiriştir, zamanla anlaşılır
Sahte bir hayatın ikiyüzlü dünyasında sefa yaşayanlar her gece veremdir aslında
alkolle büyütülen yalan ve yanlışları, en büyük mutsuzluklarıdır aslında
her gece yaşanan yavşaklık, ertesi güne aktarılan büyük doyumsuzluklarıdır aslında
ne yazık ki herkes herkese küllerini bağışlayabiliyor artık
herkes herkese iğreti bir emanet artık
herkes herkese yakınlaştıkça uzaklaşıyor artık
kimse kimseyi aradığı yerde bulamaz artık
herkes birşeylerini birilerinde unutur ya da yitirir artık
herkes birilerine sarılırken korkuyor artık
her söz inceliksizlik, her dokunuş içtensizliktir artık
herkesin çığlığı korkunç bir yalnızlık artık
kimsenin sesi kimsenin sesine değmiyor artık
bu yüzden oturup alkol akşamlarında gizli gizli ağlıyorlar
herkesin her konuda bilge olduğu bir zamanda hiçkimse mutlu değildir aslında
soytarı bilgelik hiçbir zaman mutluluk getirmez çünkü
artık herkes gizlice bir iç kanama yaşar usulca
gözler artık sadece göz, diller sadece dil, eller sadece eldir artık
her şey sentetik, her şey plastik, her şey metaliktir artık
işte bu yüzden mutsuz ve yalnızdır insan
işte bu yüzden bitmiştir... bitmiştir insan.-
- Karanlığın en koyu olduğu an,
Aydınlığın en yakın olduğu zamandır.
Sevgiyle Kalın...

12 Nisan 2009 Pazar

koşulsuz olan...




Beni bekler nasılsa giderim...

(Bekleyecek olan beklenmedik bi şekilde yok olur.)

Keşke, nelere geç kalmışım...

Son isteği...

Kelimelerin anlamsızlaştığı...

Kaybetmek...

Gittiğinde onun olmadığı artık olamayacağı gerçeği.

Tamamen kaybetmek...

Hep özlemek... Acıyla...

Cennetten gülümse bana...

Seni çok özlüyorum.

Keşke... Keşke...

yok olsada var olana...

Bütün dünya elele vermiş seni hatırlatıyor. Yüzümdeki gülümseme silinmesin istiyor. Adının altını çiziyor herşey. Ayrı bi köşede dur istiyor. Var mı bunun bir sebebi? Yok ki senin bir yedeğin...